»-(¯`v´¯)-»WwW.VéGåSå.T®.Gg»-(¯`v´¯)-»
  Türk Tarihi
 
TARİHTE TÜRK MİLLETİ

Türk sözcüğünün anlamı; "Güçlü, kuvvetli, miğfer, türemiş, şekil kazanmış" demektir. Türk Dil Kurumu'nun hazırladığı Türkçe Sözlük 'te, Türk; Asya ve Doğu Avrupa'da yaşayan, Türkçe'nin çeşitli lehçelerini konuşan soy ve bu soydan gelen kimse diye belirtilmektedir. Söz konusu bu kimselerden oluşan topluluklara "Türkler" denir. Türkler; Türkçe ve bu dilin lehçelerini konuşurlar. Türk kelimesinin geçtigi ilk devlet, Göktürk (Kök-Türk) imparatorluğudur. Orhun Kitabelerinde Türk kelimesi, bazen Türk, bazen de Türük olarak yazilmiştir.

11. yüzyılda Kaşgarlı Mahmud; "Türk adının Türkler'e , Tanrı tarafından verildiğini belirterek, Türk adının "Gençlik, kuvvet, kudret ve olgunluk çağı" demek olduğunu belirtir. Türk kelimesi, gerek İslâm, gerek İran ve gerekse Tevrat'ta geçmektedir. Tevrat'ta Türkler'in Hz. Nuh'un oğlu Yafes'in soyundan geldiği kabul edilir.Türkler, üç beyaz ırk grubundan "Europid" grubunun "Turanid" tipinden gelir.

Türkler'in anavatanı Orta Asya'dır. 9. yüzyıldan itibaren, Orta Asya'da yaşayan Türkler; nüfus fazlalığı, mer'a yetersizliği, su kıtlığı gibi nedenlerle göç etmeye başlamışlardır. Orta Asya'dan dört bir yana gerçekleşen bu göçlerin en önemlisi batı yönünde olmuştur. Batı yönde gerçekleşen göçler sonucu, 11. yüzyılda Anadolu Türkleşmiş ve daha sonra Avrupa içlerine kadar yayılmışlardır. 20. yüzyılda ise dünyanin bütün kıtalarına dağılmışlardır. Avustralya'dan Brezilya'ya kadar, dünyanın her tarafında, bugün Türk vardır.

Yine bu göçün Altay çevresinde göçebe halinde yaşayan Türk kavimlerinin hayvan sürülerini otlatmak için Aral Gölü istikametinde olduğu kaydedilir.Tarihin geçmiş dönemlerinde, değişik ve uzun zaman dilimleri içinde, birlik ve beraberlik içinde yaşayan Türk Dünyası, kurmuş olduğu medeniyetlerle, tarihe altın harflerle adını yazdırmıştır. Göktürkler, Karahanlılar, Selçuklular ve Osmanlılar, bu devletlerin en bilinenleridir. Özellikle bugüne göre en son Büyük Türk Devleti olan Osmanlı Devleti, kendine has özellikleriyle, dünya hakimiyetini tam 600 yıl elinde tutmuştur. Ne yazık ki, Osmanlı Devleti'nin çöküşüyle birlikte, Türk Dünyası paramparça olmuş ve 20.yüzyıla esaret altında girmiştir. 20.yüzyılın esaretini, Türk Dünyası içinde ilk kez, yine Osmanlı Devleti'nin çekirdeğini oluşturan Türkiye kırmış ve Anadolu'nun şahlanışı ile bağımsızlığını kazanmıştır. Bu devletlerin sayısı, mevcut bazı tarihi kaynaklara göre 113 olduğu, bazı kaynaklara göre 125'i geçtiği ve bazı kaynaklara göre de 180'i bulduğu kabul edilir.

Burada, Tarihi Coğrafya açısından, tarihteki Türk devletlerinden kısaca bahsedeceğiz. Özellikle de yaşadığı coğrafi mekanlar üzerinde duracağız

1. Hun İmparatorluğu :
İlk büyük Türk Devletidir. M.Ö.220'den M.S.216'ya kadar hüküm sürmüştür. Türklük dünyasının öncüleri olarak bilinir. Mete Han döneminde imparatorluğun sınırları Japon Denizi'nden Hazar Denizi'ne kadar geniş bir bölgeyi kapsar.

2. Batı Hun İmparatorluğu:
M.Ö. 53'de, Büyük Hun İmparatorluğunun ikiye bölünmesiyle, Batı Türkistan'da Cici Han tarafından kurulan devlet. Coğrafi mekan olarak sınırları Batı Türkistan'ı içine alır.

3. Han yada Ön Chao Kuzey Çin Hun Devleti:
M.S. 304 ile 329 yılları arasında Kuzey Çin'de kurulmuş bir devlet.

4. Arka Chao Kuzey Çin Hun Devleti:
M.S.319 ile 351 yılları arasında Kuzeydoğu Çin'de kurulmuş bir Türk devleti.

5. Kuzey Liang Hun Devleti:
M.S. 401 ile 439 yılları arasında Kansu ve çevresinde kurulmuştur.

6. Hsia Hun Devleti:
M.S.407 ile 431 yılları arasında , Kuzey Çin'de ordu platformu çevresinde kurulmuş bir Türk devletidir.

7. Avrupa Hunları(Bati Hunları):
M.S. 434'de Atilla'nın başa geçmesiyle Avrupa Hunları, büyük bir imparatorluk haline geldiler. Atilla'nın oğulları devleti iyi yönetemeyince, imparatorluk 470'de çökmüştür.

8. Tabgaç Devleti :
Batı Hun imparatorluğu yıkıldığı yıllarda , Orta Asya'da kurulmuştur. 520'de Budizmin etkisinde kalarak yıkılmıştır.

9. Akhunlar :
Tabgaç Devleti'nin çağdaşıdır. 5.yüzyılın ortalarında, Amuderya nehrinin akaçlama alanı içinde kurulmuş ve gelişme göstermiş bir Türk devletidir. Coğrafi sınırları; Horasan, Afganistan ve İran topraklarına kadar uzanır. 557'de Akhunlar tarihe karıştı.

10. Göktürk Devleti :
530'larda kurulan ve adında ilk defa Türk geçen bir devlettir. 745'de Uygurlar tarafından yıkılmıştır.

11. Doğu Göktürk Hakanlığı:
582 yılında, Göktürk Hakanlığı'nın ikiye ayrılmasından sonra ortaya çıkmıştır. 630 yılına kadar devam eden Doğu Göktürk Hakanlığı'nın coğrafi sınırları; Aral gölü ve çevresi, Ötüken, kuzeybatı Moğolistan ve Kaşgar'a kadar uzanan geniş bir mekanı içine almıştır.

12. Batı Göktürk Hakanlığı:
630 yılına kadar devam eden Batı Göktürk hakanlığının sınırları Aral Gölü - Kafkaslar arasındakı geniş toprakları içine almaktadır.

13. Türgeş Devleti:
Batı Göktürk Hakanlığı'nın 630'da yıkılışından sonra On Boy'dan biri olan Türgeşlerin kurmuş olduğu bu devlet, 750 yılına kadar devam etmiştir. Türklere, şehir hayatını benimseten bir devlettir. Başkenti Talas'dır.

14. Uygur Hakanlığı :
Büyük Hunların torunları olan Uygurlar, çok sayıda devlet kurmuşlardır. Uygur Hakanlığı bunlardan birisidir. 744-840 yılları arasında hüküm sürmüştür. Selenga, Orhun ve Tola ırmakları havzalarından Baykal gölünün güneyindeki bozkırlara kadar uzanan geniş sahada yaşamışlardır.

15. Kao-Ch'ang (Turfan) Uygur Devleti:
Ötüken Uygurları da denilen Uygur hakanlığının 840 yılında Kırgızlara yenilgisinden sonra, güneye göç eden Uygurların Turfan havzası ve çevresinde kurmuş oldukları bir devlet. 847 yılında Çin ve Kırgız kıskacı altında dağılmışlardır.

16. Kan-Chou (Sarı Uygur) Uygur Devleti:
840 tarihinde Uygur Hakanlığının yıkılışından sonra kurulmuş bir devlet. Orta Asya İpek yolu ticaretine hakim oldular.

17. Karluklar:
İslâm dinini ilk kabul eden bir Türk devleti. Çungarya havzası ve Tarım bölgesinde hüküm sürdüler.

18. Kimek Hakanlığı:
İrtiş boylarında yaşayan İmek, İmi, Tatar, Balandur, Kıpçak, Lankaz ve Ecdad gibi Türk boylarının bir araya gelerek kurmuş oldukları federasyon bir devlettir.

19. Kırgızlar :
840'dan itibaren Uygur başkenti Ötüken'de devleti kurdular. 1207'de Cengiz Han'ın egemenliğini kabul ettiler.

20. Avar İmparatorluğu:
Macaristan'da büyük bir devlet kuran Avarlar, zaman zaman İstanbul'u kuşattılar. 630'dan sonra zayıflamaya başladılar. 9. yüzyılda da parçalandılar.

21. Hazar Devleti:
7. yüzyıldan itibaren iyice güçlenen ve bütün Dogu Avrupa'yı eline geçiren Hazarlar, 3 yüzyıl hüküm sürdüler.

22. Peçenekler:
Bir süre Hazarlar'ın egemenliğinde yaşayan Peçenekler, 10. yüzyıl ortalarına doğru güçlendiler ve 11. yüzyılda dağıldılar.

23. Uzlar:
Karadenizin kuzeyinde ve Doğu Avrupa'da hüküm sürdüler. Genelde Özi Irmağı çevresinde yaşayan Uzların Selanik'e kadar ilerledikleri bilinir. Peçenekler ile çağdaştırlar.

24. Kumanlar :
11. yüzyılda Balkaş gölünden Batı Karadeniz kıyılarına kadar uzanan geniş topraklarda hüküm sürdüler. 12. yüzyılda dağıldılar.

25. İtil (Volga) Bulgar Devleti :
Karadeniz'in kuzeyinde 630'larda devlet oldular. 864'den sonra Hırıstiyanlığı kabul ettiler. 1236 yılında Batu han tarafından yıkılmıştır. Coğrafi sınırları; İtil (Volga) nehrinin akaçlama alanına tekabül eder.

26. Tuna Bulgar-Türk Devleti:
Hazarların tazyiki ile birlikte Bulgarlar 660 tarihinden itibaren tuna boylarına yerleşmeye başladılar. 893-927 yıllarında en parlak dönemini yaşayan Bulgar Devleti, 1393 yılından itibaren 500 yıllık Osmanlı hakimiyetine girmişlerdir.

27. Toharistan Türk Devleti:
Altıncı yüzyılın sonlarında kurulmuş bir Türk devleti. Coğrafi sınırları; bugünkü Afganistan Türkistanı topraklarını içine alır.

28. Türk-şahi yada Tigin-şah Devleti:
Kabil, Gazne çevresinde, Sind ırmağı ve Mahaban dağları çevresinde kurulmuş bir devlet.

29. Şûl (Çöl) Türkleri Devleti:
Hazar denizinin güneydoğusunda kurulmuş bir Türk devleti. 716 tarihinde Emevi ordularına yenilince, İslâmiyeti kabul ettiler.

30. Tolunoğulları :
868'de Mısır - Irak arasında kurulan bir Müslüman Türk devletidir. 905'de yıkıldılar.

31. İhşidiler :
Tolunoğullarından sonra yaklaşık aynı topraklarda 968'e kadar hüküm sürdüler.

32. Karahanlılar :
10. yüzyılın ortalarında Orta Aysa'da kurulan ilk Müslüman Türk devletidir.

33. Gazneliler :
Karahanlılarla çağdaştır. İlk Müslüman Türk devletlerindendir. Sınırları Afganistan ve Hindistan'ı içine alır.

34. Kutbiler:
1191-1211 arasında, Hindistan'da hüküm sürmüş bir Türk devletidir. Kurucusu bir Memluk olan Aybeg'dir.

35. Şemsiler:
1211-1266 arasında Hindistan'da hüküm sürmüştür. Kurucusu Iltutmuş (ünvanı Şemseddin) Memluk asıllıdır.

36. Balabanlılar:
1266-1290 yılları arasında Hindistan'da hüküm sürmüş bir Türk devleti.

37. Kalaçlar:
1290-1320 yılları arasinda hüküm sürmüştür. Kutbiler, Şemsiler ve Balabanlardan sonra gelen Delhi Türk Sultanlığıdır.

38. Tuğluklar:
Kalaçlardan sonra, Delhi Türk Sultanlığı'nın son halkasını teşkil ederler. 1320-1414 yılları arasında hüküm sürmüşlerdir.

39. Büyük Selçuklu İmparatorluğu :
Ön Asya'da kurulan ilk ve en büyük Müslüman Türk devletlerinden biridir. 1040-1157 yılları arasında hüküm sürmüştür.

40. Hısn-ı Keyfâ Artukluları:
1101 yılında Artuk'un oğlu Sokman tarafından Hısn-ı Keyfâ (Hasankeyf) ve yakın çevresinde kurulmuştur. 1231 yılında Eyyubiler tarafından yıkılmıştır.

41. Mardin Artuklul:
1108 yılında Artuk'un oğlu İlgazi tarafından Mardin ve çevresinde kurulmuştur. Artuklu devletlerinin en uzun ömürlüsüdür. 1408 yılına kadar hüküm sürmüşlerdir.

42. Harput Artukluları:
En kısa ömürlü olan Artuklu devletlerinden biridir. 1185-1233 tarihleri arasında bugünkü Elazığ ve çevresinde hüküm sürmüşlerdir.

43. Saltuklular:
1071 Malazgirt zaferinden sonra Anadolu'da kurulmuş olan 4 Türk devletinden biridir. Erzurum ve çevresinde 1072-1202 yılları arasinda hüküm sürmüştür.

44. Mengücekler:
Anadolu
Selçuklu devletlerinden biridir. Erzincan ve çevresinde 1072-1228 yılları arasında hüküm sürmüşlerdir. 45. Danişmendliler: Sivas ve Divriği çevresinde hüküm sürmüş, Anadolu Selçuklu devletlerinden biridir.

46. Sökmenler (Ahlatşahlar) Devleti:
1110-1207 yılları arasında Van gölü havzasında hüküm sürmüş bir Türk devleti.

47. Dilmaç Oğulları Beyliği:
1084-1394 tarihleri arasında Erzen ve Bitlis çevresinde hüküm sürmüş bir Türk devleti.

48. Yinal Oğulları Beyliği:
1098-1183 yılları arasında, Diyarbakır ve çevresinde hüküm sürmüşlerdir.

49. İzmir Türk Beyliği (Çaka Beyliüi):
1081-1097 yılları arasında, İzmir, Foça, Midilli adası ve çevresinde hüküm sürmüş bir Türk beyliğidir.

50. Türkiye Selçukluları Devleti:
1071 Malazgirt zaferinden sonra Anadolu'da kurulmuş olan ve Bizans'a en yakın olan Türk devletlerinden biridir. 1075-1308 tarihleri arasında hüküm sürmüştür. Konya ve çevresi merkez olmuştur.

51. Suriye Selçukluları Devleti:
1069-1118 yılları arasında, bugünkü Suriye, Lübnan, Ürdün ve İsrail toprakları üzerinde kurulmuş bir Türk devletidir.

52. Dımaşk Atabegliği:
1104-1154 yılları arasında güney Suriye'de varlığını sürdüren bir Türk devletidir.

53. Irak Selçukluları Devleti:
1118-1194 arasında Irak ve güneybatı İran toprakları üzerinde kurulmuş bir Türk devletidir.

54. Zengiler :
Büyük Selçuklu Devleti'nin yıkılmasından sonra, Suriye ve Yukarı Mezopotamya'da kurulan bir Türk devletidir. Musul Atabegliği adı da verilir. 1127-1233 yılları arasında hüküm sürmüştür.

55. Kirman Selçukluları:
1040 Dandanakan zaferinden sonra Tabes vilayeti ile Kirman çevresinde kurulmuştur. Sınırları Umman'a kadar uzanır. 1187 yılında yıkıldı.

56. İldenizler :
Zengilerle çağdaş, Azerbaycan çevresinde kurulan bir Türk devletidir. Azerbaycan Atabegleri de denilir.

57. Salgurlar:
Zengiler ve İldenizlerle çağdaş (1148 - 1286) İran'da kurulmuş bir Türk devletidir.

58. Hârizmşahlar Devleti:
Büyük Selçuklu Devletiyle çağdaş, Aral gölünün güneyinde 1097-1231 yılları arasında yaşamışlardır.

59. İlhanlı Devleti:
1256- 1343 yılları arasında, Doğu Anadolu, İran ve Afganistan'a kadar uzanan geniş topraklar üzerinde hakimiyet kurmuştur.

60. Eyyubiler :
Ön Asya'da kurulan bir Müslüman Türk devleti (1171-1250).

61. Mısır Türk Sultanlığı (Memluklar) :
Mısır ve Suriye'de 250 yıldan fazla (1250-1517) hüküm sürmüştür. Osmanlılar'ın Mısır'ı fethettikleri tarihe kadar varlıklarını korumuşlardır. Mısır, bir Arap ülkesi olmasına rağmen, ortaçağ haritalarında, Memluk hakimiyetinden ötürü, "Türkiye" olarak adlandırılmıştır.

62. Timurlar Devleti:
1370-1507 yılları arasında, Adalar Denizi (Ege) kıyılarından Orta Asya'ya ve Hint Okyanusuna kadar uzanan geniş topraklar üzerinde hüküm sürmüş büyük bir Türk imparatorluğu.

63. Bâbur Devleti:
1494-1858 yılları arasında Hindistan'da hüküm sürmüştür.

64. Şeybaniler :
Aynı zamanda Özbek devleti olarak da bilinir. Orta Asya'da kurulmuştur.

65. Kazan Hanlığı :
Dogu Avrupa'da Karadeniz'den Moskova'ya kadar uzanan geniş bölgede, 1437 - 1552 yılları arasında hüküm süren bir devlet.

66. Kasim Hanlığı:
1445-1681 arasında, Kazan hanlığının güneybatısında yaşamış olan bir Türk hanlığı.

67. Astrahan Hanlığı:
1466-1556 yılları arasında, Idil nehrinin Hazar denizine döküldüğü delta bölgesinde kurulmuş olan bir Türk devletidir.

68. Kırım Hanlığı :
1441 - 1783 arasında Kırım ve çevresinde kurulmuştur. Osmanlı devletine bağlı yaşamışlardır.

69. Sibir Hanlığı:
Altınordu devletinin parçalanmasından sonra Moğolistan bölgesinde kurulmuş ve 1480-1598 yılları arasında hüküm sürmüştür.

70. Buhara (Özbek) Hanlığı:
1500-1920 yılları arasında, Orta Asya'da, Buhara ve çevresinde, hüküm sürmüş bir Türk devleti.

71. Hive Hanlığı:
1512-1920 yılları arasında, Orta Asya'da Hive ve çevresinde hakimiyet kurmuşlardır.

72. Hokand Hanlığı:
1700-1876 yılları arasında, Fergana havzasında kurulmuş bir hanlık.

73. Safeviler :
1502-1732 yılları arasında Ön Asya'da yaşamışlardır.

74. Afşarlar :
Safaviler'in yıkılmasından sonra, aynı bölgede 1736-1795 yılları arasında hüküm sürmüşlerdir.

75. Kaçarlar :
1779-1925 yılları arasında, Hazar Denizi'nin güney kıyılarında yaşamışlardır.

76. Altınordu Hanlığı:
1227-1502 yılları arasında, Karadeniz ile Hazar denizi arasında yaşamış bir Türk devleti.

77. Akkoyunlular Devleti:
Diyarbakır-Malatya çevresinde kurulan bu devlet, Karakoyunlularla halef-seleftir. 1403-1514 yılları arasında, 111 yıl süren bir ömrü vardır.

78. Karakoyunlular Devleti :
Erbil-Nahçıvan arasında yani Azerbaycan, Irak ve Doğu Anadolu'da 1390'de kurulmuş ve 1468'e kadar devam eden 78 yıllık bir ömre sahiptir.

79. Karaman Oğulları Beyliği:
1256 - 1483 arasında, Konya-Karaman çevresinde hüküm sürmüştür.

80. Alaiye Beyliği :
Alanya ve çevresinde 1300-1463 yılları arasında hüküm sürmüş bir beyliktir.

81. Eşref Oğulları Beyliği:
Beyşehir ve Eğridir yörelerinde, 1280-1326 yılları arasında hüküm sürmüş bir beyliktir.

82. Germiyan Oğulları Beyliği:
1303-1429 yılları arasında, Kütahya ve çevresinde kurulan bir Türk beyliğidir. Beyliğin ömrü 126 yıl olarak görülürse de, bağımsızlık dönemi 70 yıl kadardır.

83. Hamid Oğulları Beyliği:
Uluborlu ve Eğridir çevresindeki bir beylik. Coğrafi sınır olarak bugünkü Göller Yöresini içine alir. 1300-1391 yılları arasında hüküm sürmüştür.

84. Teke Oğulları Beyliği:
Antalya yöresinde hüküm sürmüş, bir Anadolu beyliğidir.

85. Menteşe Oğulları Beyliği :
Menteşe (Anadolu'nun güneybatısı) yöresinde, 1282 - 1389 arasında hüküm sürmüştür.

86. İnanç Oğulları Beyliği :
Buna Lâdik Beyliği de denilir. 1276-1400 yılları arasında, Denizli - Honaz - Dalaman çevresinde kurulan bir Anadolu beyliğidir.

87. Sahip Ata Oğulları Beyliği:
13.yüzyıl sonları ile 14.yüzyıl başlarında yaklaşık 90 yıllık bir devrede, Afyon Karahisarı ile yakın çevresinde hüküm sürmüş olan bir beyliktir.

88. Aydın Oğulları Beyliği :
Aydın ve İzmir çevresinde hüküm süren Anadolu beyliği. Hakimiyeti, 1310-1426 tarihleri arasında, 116 yıllık bir süreyi kapsar.

89. Karesi Oğulları Beyliği:
Balıkesir yöresinde 1297'de kurulan bir beylik, 1360'da Osmanlı idaresine girmiştir.

90. Candar Oğulları Beyliği:
Kastamonu ve Sinop yöresindeki Anadolu Türk beyliği. Beyliğin ömrü, 1292-1461 yılları arasında, yaklaşık 170yıl sürmüştür.

91. Eretna Oğulları Beyliği:
Sivas ve Kayseri'deki Anadolu beyliğidir. Anadolu'daki Uygur sülalesinin kurmuş olduğu bir beyliktir. 1344-1381 yılları arasında, 37 yıllık bir ömür sürmüştür.

92. Kadı Burhaneddin Beyliği:
1381-1400 yılları arasında, Sivas, Amasya ve Kayseri havalisinde kurulmuş bir beylik. Anadolu Selçuklu Beylikleri arasında, 19 yıllık ömrü ile en kısa ömürlü bir beyliktir.

93. Saruhan Oğulları Beyliği :
1310-1410 yılları arasında, 100 yıllık bir ömür süren beylik, Manisa yöresinde hüküm sürmüştür.

94. Tacettin Oğulları Beyliği:
Ordu ve Bafra yörelerinde kurulmuş Anadolu beyliği. 1378-1428 tarihleri arasında, yaklaşık 50 yıl ömrü olan bir beyliktir.

95. Pervane Oğulları Beyliği:
1276-1322 yılları arasında 46 yıllık bir süre içinde, Sinop'ta kurulmuş bir beyliktir.

96. Ramazan Oğulları Beyliği:
Çukurova'da kurulmuş Anadolu beyliği. 1378-1608 yılları arasında varlığını sürdürmüştür. Anadolu Selçuklu Beyliklerinden, Osmanlı Beyliği'nden sonra ömrü en uzun olan beyliktir. Yaklaşık 245 yıl hüküm sürmüştür.

97. Dulkadir Oğulları Beyliği:
Maraş ve Elbistan'da hüküm sürmüş bir beylik. Beylik, 1337-1521 yılları arasında varlığını göstermiştir.

98. Osmanlı İmparatorluğu :
1299'da Söğüt civarında kurulmuş ve 1923 yılına kadar devam etmiş ve üç kıtada at sürmüş Cihan İmparatorluğudur. Bu cihan imparatorluğu, geçmişten gelen Türk devlet geleneğinin kemâle ermiş biçimini dünya sahnesinde, 600 yıl sergilemiştir. 1606 tarihinde imzalanan Zigvatorok Antlaşmasi ile İmparatorluk, toprak bakımından en geniş noktasına ulaşmıştır. Bu tarihlerde, Osmanlı İmparatorluğu'nun sınırları; Anadolu, Kafkasya, Kırım, Güney Ukrayna, bugünkü Romanya, Yugoslavya, Bulgaristan, Yunanistan, Macaristan, Suriye, Ürdün, Lübnan, Israil, Irak, Suudi Arabistan, Yemen, Mısır, Tunus, Libya, Cezayir ve Akdeniz adalarını içine almaktaydı. İmparatorluğun etkisi altına almış olduğu toprakların yüzölçümü ise, 22 milyon km².yi aşmıştır.

99. Türkiye Cumhuriyeti:
Osmanlı Devleti'nin yıkılışından sonra, Anadolu yarımadası ve doğu Trakya toprakları üzerinde, 1923 tarihinde kurulmuştur.

100. Hatay Türk Cumhuriyeti:
2 Eylül 1938 - 23 Haziran 1939 tarihleri arasında, Antakya ve İskenderun çevresinde kurulmuş bir devlet.

101. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti:
15 kasim 1983'
de Kıbrıs adasının kuzey yarısında Türk Cumhuriyeti ilan edilmiştir.

102. Aras Türk Hükümeti:
3 Kasım 1918'de Iğdır ve Nahcıvan çevrelerini kapsayan topraklar üzerinde kurulmuştur. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu ile birlikte, Iğdır Türkiye'de, Nahcıvan bölgesi Sovyet Rusya'da kalmıştır.

103. Cenubi Garbi Kafkas Türk Hükümeti:
9 Ocak 1919 Ardahan Kongresi'nin ardından Batum'dan Nahcıvan'a kadar uzanan topraklar üzerinde kurulmuştur.

104. Türkmen Devleti:
1855-1885 tarihleri arasinda Türkmenistan 'da kurulmuş bir devlet.

105. Garbi Trakya Devleti:
22 mayis 1920'de Gümülcine'nin Hemitli nahiyesinde kuruldu. 24 Temmuz 1923'de Lozan Antlaşmasi ile, Garbi Trakya Devleti toprakları Yunanistan'a bırakıldı. Ayrıca Balkanlar'da geçici olarak iki devlet daha kurulmuştur. Bunlar; Garbi Trakya Devlet-i Muvakkatası ve Rodop Devlet-i Muvakkatasıdır. Garbi Trakya Devlet-i Muvakkatası: 31 Ağustos 1913'de Gümülcine, İskeçe ve Dedeağaç çevresinde kurulmuştur. 25 Ekim 1913'de tarih sahnesinden çekilmiştir. Rodop Devlet-i Muvakkatası: 14 Nisan 1878'de, Balkan dağlarının güneyinde Rodop bölgesinde kurulmuş ve mücadelelerini 20 Nisan 1886 tarihine kadar 8 yıl sürdürmüşlerdir.

106. Doğu Türkistan (Uygur) Devleti:
1864-1877 tarihleri arasında Doğu Türkistan'da varlığını koruyabilmiş bir Türk devleti.

107. Doğu Türkistan Türk Cumhuriyeti:
12 Kasım 1933 tarihinde Doğu Türkistan'da kuruldu. 1937 yılına kadar varlığını korudu.

108. Azerbaycan Türk Cumhuriyeti:
1918-1920 tarihleri arasında, Azerbaycan topraklarında hüküm sürmüştür. Daha sonra Sovyet Rusya'nın hakimiyetine giren bu devlet,30 Ağustos 1991 yılında yeniden bağımsızlığına kavuşmuştur.

109. Özbekistan Türk Cumhuriyeti:
31 Ağustos 1991 tarihinde bağımsızlığına kavuşmuştur.

110. Türkmenistan Türk Cumhuriyeti:
27 Ekim 1991'de bağımsızlığını ilan etmiştir.

111. Kazakistan Türk Cumhuriyeti:
16 Aralık 1991 tarihinde bağımsızlığına kavuşmuştur.

112. Kırgızistan Türk Cumhuriyeti:
31 Ağustos 1991 tarihinde bağımsızlığına kavuşmuştur.

113. Tacikistan Türk Cumhuriyeti:
9 Eylül 1991 tarihinde bağımsızlığına kavuşmuştur.

Kuşkusuz tarih sahnesinde yaşamış olan Türk devletleri sadece bu kadar değildir. Araştırmalar devam ettikçe, bu sayının artacağı ve bu devletler hakkındaki Tarihi Coğrafya bilgilerinin daha kesinlik kazanacağı beklenmektedir. Tarihte yaşamış olan Türk Devletleri'nin yaşamış oldukları coğrafi mekanlar üzerinde çok sayıda devlet bulunmaktadır. Ancak bunların bir kısmı, Türk Devleti değildir. Bugün için, dünya üzerinde, 8 bağımsız Türk Cumhuriyeti (Türkiye, Kıbrıs, Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan) bulunuyor. Ayrıca bağımsızlık mücadelesi içinde olan Türk cumhuriyetleri de bağımsız olurlarsa, bu sayı hayli artacaktır. Tarihteki Türk devletlerinin sayısı ne olursa olsun, tarihin her döneminde Türkler, devlet geleneklerini korumuşlardır.

MÜSLÜMAN TÜRK DEVLETLERİNDE KÜLTÜR ve MEDENİYET


İlk Müslüman Türk devletlerinden olan Karahanlılarda, ülkenin doğusunu idare eden büyük hakana Arslan Han adı verilirdi. Onun hakimiyeti altında batı bölgelerini, Buğra ünvanını taşıyan diğer bir han idare etmekteydi. Sonra devlet merkezinde hakanlara vekâlet eden, Erkan, Sagun gibi ünvanlar alan İligler ve tekin diye anılan şehzadeler geliyordu. Ayrıca bir danışma kurulu vardı.

Hükümdarlığı halife tarafından tasdik edilen Gazne hükümdarı Mahmud, sultan ünvanını ilk defa kullanan hükümdar olarak bilinir. Daha sonra bu ünvan, bütün Müslüman devlet başkanları tarafından kullanılmıştır. Anadolu Türkmen beyliklerinde, atabeyliklerde de sultan ünvanı kullanılmıştır. İslamiyette devlet başkanı olan halife, peygamberin vekili olduğu için, bütün Müslümanların başı durumundaydı. Türk cihan hakimiyeti düşüncesi, güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar dünyanın Türk hükümdarı tarafından idare edilmesi gerektiği esasına dayanıyordu. 11. asır yazarlarından Kaşgarlı Mahmud şöyle demektedir: "Allah, devlet güneşini Türklerin burcunda doğdurmuş, göklerdeki dairelere benzeyen devletleri onun saltanatı etrafında döndürmüş, Türkleri yeryüzünün hakimi yapmıştır."

Oğuz destanındaki ok motifi, Göktürk Kitabelerinde zaptı düşünülen istikametlere önceden prenslerin tayin edilmesi, Türk kültüründeki cihan hakimiyeti ülküsünün işaretiydi. Selçuklular, Dandanakan Savaşının hemen arkasından bir savaş meclisi toplamışlar ve burada fütuhat yönlerini ve görev alacak başbuğları kararlaştırmışlardır. Malazgirt Savaşı ve Anadolu'nun fethi de, cihan hakimiyeti ülküsünün bir sonucu idi.

Türk sultanları, topluluklar arsında sosyal, kültürel dînî müsamaha bakımından herhangi bir fark kabul etmemişler, herkese eşit hak ve adalet tanımışlardır. Müslüman Türk devletlerinde çeşitli boylara mensup, türlü diller konuşan ve ayrı dinlere mensup olanların kültürlerine dokunulmamıştır. Bu prensip, Osmanlı devrinde de devam etmiştir. Türklerin İslam kültürünü tam anlamıyla benimsemeleri neticesinde, İslamiyet Türkler için başlıca dayanak haline gelmiştir. Haçlı orduları Hristiyanlık davasıyla harekete geçerek İslam ülkelerini ağır tehdit altına aldıkları zaman ve daha sonra, asırlarca süren bu batılı zihniyet karşısında Türkler için Müslümanlık en büyük güç kaynağı oldu. Böylece Türklüğü yükseltmek ve İslamı yaymak düşüncesi, fetihleri Hristiyan dünyasına dönük Osmanlı Devletinde, en yüksek seviyeye ulaşmıştır.

Müslüman Türk devletlerinde, kendilerine bir bölgenin idaresi verilen hanedan üyeleri, melik diye anılırdı. Bunlar yarı müstakil bir şekilde hareket ederlerdi. Bulundukları bölgede, asıl devlet merkezindekine benzer bir dîvan kuruluşuna da sahiptiler. Ayrıca vezir ve askerî kuvvetleri vardı. Halife, sultan ve kendi adlarına hutbe okuturlar, bağlı olarak para bastırırlardı. Bu melikler, merkezdeki sultan tarafından temsil edilen yüksek iktidarı tanırlardı. Siyasî temasları veya giriştikleri savaşları, asıl devletin ana siyaseti çerçevesinde yürütürlerdi. Ancak melik olmak, ülkenin bir parçasını şahsî mülk haline getirmek ve onu kendi keyfine göre idare etmek değildi.

Hükümdarın vefatı veya şiddetli bir dış istilâ gibi hâdiseler sonucu, merkezde iktidar boşluğu olunca, devlet bütünlüğü bozulmaya yüz tutar, iktidara sahip olmak için şehzadeler birbiriyle mücadeleye girişirdi. Bu durum, Selçuklu Devletinin daha uzun ömürlü olmasını önlemiştir. Ancak Osmanlılar, bunu göz önüne alarak hakimiyetin bölünmemesini prensibini gerçekleştirip, devleti altı asırdan fazla ayakta tutabilmişlerdir. Aynı husus Göktürklerde, İlteriş Kağan ile kardeşi Kapagan Kağan'ın çocukları arasında da görülmüştür.

Büyük Selçuklu Devleti zamanında, Türk medeniyeti çok yüksek bir seviyeye ulaşmıştır. Selçuklu sultanları, devleti adaletle idare etmeye büyük önem verirler ve devletin devamını bunda görürlerdi. Sultanlar, haftanın belirli günlerinde, devlet ileri gelenleri kabul ederlerdi. Halkın şikâyetlerini dinler, devlete karşı işlenen suçlara bakan yüksek mahkemeye başkanlık yaparlardı. Saray teşkilatı doğrudan sultanın şahsına bağlıydı ve görevlilerin hepsi onun en güvenilir adamları arasından seçilirdi.

Türkler, devlet kurdukları zaman Ortadoğu'daki kültür çevresinin en önmli unsuru din idi. İslamın emirlerinden biri de bu dini yaymaktı. Aslında cihad inancı, Türklerin fetih düşüncelerine de uygun düşüyordu. Bu bakımdan bu yolda mücadeleye girişen Karahanlılar, Mâverâünnehir'deki eski kültür merkezleri Buhara ve Semerkand'da yaptıkları gibi, daha doğuda Balasagun Kaşgar'da İslamiyeti yaygınlaştıran müesseseler meydana getirmişlerdi. İç Asya'nın dağlık bölgelerinden gelen Türklere, Müslüman olmaları için hanlık arazisinde yer verilmişti. Karahanlı idarecileri, en çok Uygurların Müslüman olmasını hedef almışlardı. Maniheist ve Budist olan bu Türk topluluğunun İslama kazandırılmasını istiyorlardı.

Gaznelilerde de devlet-halk birliğini sağlayan ilk unsur İslamdı. Gazneliler, Afganlılar ve Gurlularla çetin muharebelere girişerek, onları İslama kazandırmaya çalışıyorlardı. Müslümanlık, Sultan Mahmud'un oğulları ve Delhi sultanları vasıtasıyla daha da yaygınlaştırılmıştı. Anadolu'nun fethinde tam bir cihad havasına girilmişti. Bizans topraklarının kurtarılması gerektiği yolundaki İslam dünyasında mevcut genel kanaat, Türk başbuğlarına güçlü bir manevî destek sağlamıştır. Böylece gelişen Türk birliği şuuru Haçlıların bütün gayretlerini boşa çıkardı. Moğol istilâsına da aynı güçle karşı konuldu.

Müslüman Türk devletleri, Rafızîlik inancına düşen İranlılarla çok uğraşmışlardır. Türk sultanları, siyasî birlik yanında manevî birliği de kurup yaşatmak gerektiğine inanmışlardı. Selçuklu sultanları, Mısır Memlûk sultanları, Delhi Türk sultanlığı, Türkmen beylikleri, Atabeylikler, Timurlular ve Akkoyunlular da aynı yolda yürüdüler. Fakat bu muazzam siyaset, Moğol istilâsıyla ağır bir darbe yemiş, Orta Doğu'yu işgal hareketine katılan Moğol idarecileri ve kitlelerinin büyük çoğunluğu putperest ve kısmen de Hristiyan oldukları için, Müslümanlara hiçbir din hürriyeti tanınmamıştır. Ayrıca Moğollar, İslam dünyasında, kendi hakimiyetleri uğrunda din adamlarına ve halka büyük zulüm ve işkence yapmışlardır.

Müslüman Türk devletlerinde dinv efen ilimlerinin gelişmesi için çok gayret harcanmıştır. Gazne, Delhi kültür çevresinde tanınmış Türk âlimleri yetişmiş, müspet ilimler sahasında da büyük ilerlemeler kaydedilmiştir. Trigonometrinin kurucularından Birunî ve İbn-i Türk, Matematik ilminin doğudaki en önemli temsilcileri oldular. Çeşitli ilim dallarında yüz ondan fazla eser yazan Birunî, Gazne sarayında yaşamış ve Sultan Mahmud'un Hind seferine katılmıştı. Matematik, Coğrafya, Jeoloji, jeodezi, astronomi ve trigonometri ile ilgili eserler yazan bu büyük bilgin, bilim tarihinin dâhîlerinden kabul edilmektedir.

Karahanlılar devrine ait manzum ve Türkçe bir eser olan Kutadgu Bilig, Türk devlet düşüncesi, kanun anlayışı, hakimiyet telâkkisi ve siyasî görüşleri bakımından şaheserdir. 1060 yılında, Balasagunlu Yusuf Has Hâcib'in Kaşgar'da yazarak Buğra Hana sunduğu, Uygur ve İslâmî Türk yazısı ile nüshaları bulunan bu eser, İslâmî devrin âbidelerindendir.

Selçuklular devrinde eğitim ve öğretim en yüksek seviyeye ulaşmıştır. Bu dönemde sultanlar, devlet adamları, hatunlar ve tabiplerin gayretleriyle yeni müesseseler kurularak, her biri tıp fakültesi mahiyetinde, Kayseri, Sivas, Konya, Divriği, Çankırı ve Kastamonu'da hastaneler ve medreseler yapılmıştır.

Müslüman Türk devletlerinde, büyük kısmı şaheser sayılacak derecede, mîmarî, kitabe, hat, tezhib, süsleme, minyatür, çini, halı, kilim gibi mükemmel sanat eserleri yapılmıştır. Asya içlerinden Akdeniz'e, Oğuz bozkırlarından Hindistan ortalarına ve Mısır'a kadar uzanan geniş sahada, o devrin Türk devletlerinden kalma saray, cami, mescit, imaret, han, hamam, dârüşşifa, medrese, hanekâh, türbe, künbet, şadırvan, çeşme, sebil, kale, sur ve mezar sandukası gibi binlerce sanat eseri günümüze kadar gelmiştir. Türkler, bu çağda, sanat dünyasına önemli yenilikler getirmişlerdir. Medrese ve medrese-cami mîmârîsi, çift kubbe inşaatı, silindir biçiminde bazan yivli, yüksek, ince minare tipi, demet sütun, sivri kemer, pencerelerin katlar halinde sıralanması, kubbe yapımında Türk üçgenleri, dikdörtgen veya beş köşeli mihraplar bunların belli başlılarındandır. Yazı, minyatür, tezhib ve süslemede, büyük hamleler olmuştur. Taş işçiliği, kuyumculuk, kakmacılık, bakır işçiliği, zırh, kemer, kalkan, mineli cam yapımı, seramik, dokumacılık, halıcılık ve döküm sanatının en zarif örnekleri verilmiştir. Bunların taşınabilir olanları, halâ Türk ve dünya müzelerinin gözde eserleri durumundadır. Taşınamaz olanları ise, Türkün ayak bastığı her yere, açıkhava müzesi görünümü verir.

Karahanlılarda halk dili ve edebî dil Türkçe'ydi. Gazneli ve Harezmşahlar saraylarında Türkçe konuşulurdu. Delhi Türk Sultanlığında, idareci tabaka ve ordu mensupları da Türkçe konuşuyordu. Selçuklularda da halkın ekseriyeti ile ordunun dili Türkçe idi. Bu devletlerde yazışmaların Farsça ve Arapça olması veya ilmî eserlerin bu dillerde yazılması, İslâm dünyasının ortak dili olmasından kaynaklanıyordu.

Müslüman Türk devletlerinde Türkçenin önemini gösteren vesikalardan biri, 11. asırda Kaşgarlı Mahmud tarafından, Bağdat'ta yazılan Dîvanü Lügati't-Türk'tür. Müellif, bu eserini, Türk olmayanların Türkçe öğrenme ihtiyacını karşılamak üzere yazdığını kaydetmektedir. Selçuklu teşkilatında çok önemli yeri bulunan atabeglik müessesesi, Türklerin İslâm dünyasına getirdiği bir yenilikti. Osmanlılarda bunlara lala denmiştir.

Üç kıtanın ortasında ve iç denizler üzerinde kurulan Osmanlı Devleti, Türk milletinin en büyük eserini, Türk cihan hakimiyeti tarihinin de en yüksek siyasî teşkilatını temsil eder. Osmanlı Devleti, siyasî istikrarı, sosyal adaleti ve bünyesinin sağlamlığı, kavimler ve dinler arasında kurduğu âhengi, çok yüksek ve ince idare sistemi, kudretli ordusu, yüksek askerî tekniği, geniş hukukî faaliyetleri ve nihayet edebiyat, sanat ve mîmarîde ortaya koyduğu ihtişamlı eserleriyle de, tarihte müstesna yerini almıştır. Osmanlı devri, bu azameti, hiçbir devlete nasip olmayan, zengin yerli ve yabancı tarih kaynakları, muazzam arşivleriyle çok geniş bir şekilde tetkik imkânlarını bahşetmektedir.

Osmanlı Devletinin bütün ülkeye yayılmış eğitim ve öğretim kurumları olduğu gibi, gayri müslim ve yabancıların da okulları vardı. Özellikle II. Abdülhamid Han zamanında, ülkenin her köşesine aynı şekilde ve değerde liseler yapıldı. Bunların bazısı halâ, açılış günlerinin tarihini taşıyan sağlam, eğitim ve öğretim düzeyi yüksek olan, Türkiye'nin en meşhur liseleridir. Osmanlı eğitim ve öğretim sisteminde öğrenci-öğretmen ve veli münasebetleri mükemmel olup, hocaya saygı gösterilirdi. O da öğrencisine şefkatle muâmele ederdi. Okullarda, bazı kaynaklarda ileri sürüldüğü gibi falaka ve dayak yoktu.

Osmanlılarda bütün dinî, fennî, sosyal ilimler ve teknik bilgiler, kuruluşundan sonuna kadar her seviyede öğretilip uygulanarak yayıldı. Devletin kuruluşunda, kurucuların etrafında, Türkiye Selçukluları devrinde yetişen âlimler vardı. Osmanlılar devrinde yapılan mektep ve medreselerden, yazılan kitap ve diğer eserlerin bazılarından, imkânlar ölçüsünde halen faydalanılmaktadır. Eserlerin çokluğu ve tasnif edilememesi, eldekilerin toplanamaması, bir kısmının çalınarak Avrupa'ya ve diğer ülkelere kaçırılması, bir kısmının Türkiye toprakları dışında kalması, kültür eserlerimizin Osmanlılar devrinde, akıllara durgunluk verecek düzeyde olduğunu göstermektedir. Ne yazık ki Osmanlı Türkçesi de bu eserlere paralellik göstermekte ve kelime hazinesi halâ bilinmemektedir.

Müslüman Türklerde Toplum Hayatı: Müslüman Türklerde sınıfsız bir toplum hayatı vardı. Köle vardı, fakat Osmanlı ülkesinden alınmazdı. Kölelik devamlı değildi. Âzad edilip hürriyete kavuşarak devlet kademesinde görev alabilirdi. Köylü hür olup, serflik (toprağa bağlı kölelik) yoktu. Bütün dünya Müslümanlarını ilgilendiren halifelik makamı da 1516 yılından itibaren, Osmanlı padişahları eliyle Türklere geçti. Osmanlılar devrinde Türklere ve gayri müslimlere verilen, kendi din ve dillerinde mabed ve okul açıp ibadetlerini yapabilme hürriyet ve hoşgörüsü günümüzün hiçbir liberal, kapitalist, komünist ve dikta rejiminin imkân tanımadığı ölçüde serbestti.

Müslüman Türklerde İslam ahlâkı hakimdi. Umumî kaideler dahil, herkes, İslam ahlâkına ve örfe uymak zorundaydı. Vatanseverlik, vakar, büyüğe hürmet, küçüğe şefkat, vefa ve sadakat, hayırseverlik, cömertlik, merhamet ve hoşgörü, namus, temizlik, hayvan ve bitki sevgisi, his, kıymet ve idealleri başlığı altında toplanabilen ahlâk ölçülerine titizlikle riayet edilirdi. Güzel ahlâk ve bu değer ölçüleri sayesinde, Türk toprakları emniyet ve huzur içindeydi ve kardeşlik havası hakimdi. II. Abdülhamid Han zamanında Osmanlı ülkesinde bulunan Edmondo da Amicis, Constantinopoli adlı eserinde:

"Paşasından sokak satıcısına kadar istisnasız her Türkte vakar, ağırbaşlılık ve asillik ihtişamı vardır. Hepsi, derece farkları olmasına rağmen, aynı terbiyeyle yetişmişlerdir. Kıyafetleri farklı olmasa, İstanbul'da bir başka tabakanın olduğu belli değildir... İstanbul'un Türk halkı, Avrupa'nın en nazik ve kibar cemaatidir. En ıssız sokaklarda bile, bir yabancı için küçük bir hakarete uğrama tehlikesi yoktur. Namaz kılınırken bile bir Hristiyan camiye girip, Müslüman ibadetini seyredebilir. Size bakmazlar bile, küstahça bir bakış değil, sizinle ilgilenen mütecessis bir nazar dahî göremezsiniz. Kahkaha ve kadın sesi duyamazsınız. Fuhuşla ilgili en küçük bir olaya şahit olmak imkân dışıdır. Sokaklarda bir yerde birikmek, yolu tıkamak, yüksek sesle konuşmak, çarşıda bir dükkânı lüzumundan fazla işgal etmek, ayıp sayılır..." demektedir.

Rum isyanının baş planlayıcısı Patrik Gregoryus, Rus Çarı Aleksandr'a yazdığı mektupta, Müslüman Türk'ün ahlâk ve seviyesini çok güzel ifade etmektedir. Bu ibret verici mektup şöyledir: "Türkleri maddeten ezmek ve yıkmak mümkün değildir. Çünkü Türkler, çok sabırlı ve mukavemetli insanlardır. Gayet mağrurdurlar ve izzet-i iman sahibidirler. Bu hasletleri, dinlerine bağlılıklarından, kadere rıza göstermelerinden, an'anelerinin kuvvetinden, padişahlarına, devlet adamlarına, kumandanlarına, büyüklerine olan itaat duygularından gelmektedir. Türkler, zekîdirler ve kendilerini müsbet yolda sevk ve idare edecek reislere sahip oldukları sürece de çalışkandırlar. Gayet kanaatkârdırlar. Onların bütün meziyetleri, hattâ kahramanlık ve şecaat duyguları da an'anelerine bağlılıklarından, ahlâklarının düzgünlüğünden gelmektedir. Türklerde evvelâ itaat duygusunu kırmak ve manevî bağlarını parçalamak, dinî sağlamlığı zayıflatmak gerekir. Bunun en kısa yolu, millî gelenekleriyle maneviyatlarına uymayan yabancı fikirlere ve hareketlere alıştırmaktır. Maneviyatları sarsıldığı gün, Türklerin, kendilerinden şeklen çok kudretli, kalabalık ve zahiren hakim kuvvetler önünde zafere götüren asıl kudretleri sarsılacak ve onları maddî vasıtaların üstünlüğüyle yıkmak kolay olacaktır. Bu sebeple, Osmanlı Devletini tasfiye için, yalnız harp meydanlarındaki zaferler kâfi değildir. Hattâ sadece bu yolda yürümek, Türklerin haysiyet ve vakarını tahrik edeceğinden, hakikatlerine nüfuz etmelerine sebep olabilir. Yapılacak şey, hissettirmeden, bünyelerindeki tahribi tamamlamaktır."

Türkler, Müslüman olduktan sonra her gittikleri yere adalet, fazilet ve medeniyet götürmüşlerdir. Bugün, medenî olduklarını söyleyen Avrupa ülkeleri, medeniyeti Müslüman Türklerden öğrenmişlerdir.

Türk milletini ve devletlerini asırlarca ayakta tutan, yaşatan büyük ve başlıca kuvvet inanç, adalet, iyilik, doğruluk ve fedakârlıktır.

Türkler ve Spor: Büyük ve mükemmel devletler kuran Türkler, millî tarihlerini askerî zaferlerle süslemişlerdir. Barış zamanlarında da çok iyi sporcu olmaları, başarı sırlarından biridir. Bedenî kabiliyetlerinin üstün şekilde gelişmesi, her cins harp silahlarını kullanmadaki maharetleri sayesinde, çoğu zaman bire iki, bire üç nisbetindeki kalabalık düşmanlarına karşı parlak meydan savaşları kazanmışlardır.

Türklerin meşgul olduğu sporlar, daima savaşla ilgilidir. Ata binmek, cirit oynamak, güreş, okçuluk, kılıç, gürz ve matrak talimi, hışt atmak, koşu, tokmak oyunu, av gibi sporlar bunların başlıcalarıdır. Ata binmek, çok eski çağlardan beri, Türkler için yürümek kadar doğal bir şeydi. Türkler, adeta at sırtında doğar ve at sırtında ölürlerdi. Orta ve Ön Asya'da yetişen cüsse itibariyle biraz küçük, ancak yorgunluğa, sıcak ve soğuğa, her türlü eziyete, sıkıntıya fevkalade dayanıklı, çok süratli ve eğitilme yeteneği yüksek Türk atları, sahiplerini Çin Seddi'nden Orta Avrupa'ya kadar şerefle taşımışlardır. Nitekim bütün Türk devletlerinde sefer gücünün esasını süvari teşkil etmiş ve bunlar savaşların kazanılmasında büyük rol oynamışlardır. Osmanlı Devletinde de, gerek Kapıkulu süvarisinin ve gerekse Timarlı Sipahinin önemi çok büyük olduğu gibi, vezir ve beylerbeylerinin kapı halkı hemen hemen tamamen atlıydı.

Ata ve biniciliğe çok önem veren Türkler, eskiden beri at yarışları ve at üzerinde silah kullanma müsabakaları tertip ederlerdi. Cirit, bunların en önemlisiydi. Cirit, bir kol boyunda, ucunda temren denilen, demirden delici kısmı olan bir silah olup, kurutulmuş kayın veya şimşir ağacından yapılırdı. Savaşta süvari hücum ettiği vakit, ciridi düşmana fırlatırdı. Ciridi, uzun mesafeye atmakta Türkler pek hünerli olup, görenler hayrette kalırdı.

Güreşse, Türklerin çok eski millî sporuydu. Göğüs göğüse yapılan savaşlarda, güreş bilenin daima üstün çıkacağı kuşkusuz olduğu için, bu spor dalı Türkler arasında çok rağbet görmüş ve gelişmiştir. Türklerin asıl millî güreşi, yağsız karakucak güreşi idi. Sonraları, Rumeli'ye mahsus olan yağlı güreşlere de yer verilmiştir.

Okçuluk, Türklerin ünlü sporlarındandır. Çok eski zamnlardan beri harp sahasında kendileriyle karşılaşanlar, Türklerin ok atmadaki ustalıklarından hayranlıkla söz etmişlerdir. Türkler, kısa fakat çok kuvvetli yaylar kullanırlardı. Oku gerek piyade ve gerekse süvari olarak kullanmakta emsalleri yoktu. Süratle giden bir atın üzerinden, hedefe isabetli ok atarlardı. Okmeydanı'nda kurulan meşhur kemankeşler oağı, 15 ve 16. asırlarda emsalsiz üstadlar yetiştirmiştir. Bu arada lodos, poyraz, gündoğusu, batı, kıble, karayel, yıldız gibi yönlerde esen rüzgârlara atılan kamış ve tahta oklarla kurulan menziller, yani kırılan rekorlar, erişilemeyecek kadar yüksektir.

Türkler, kılıç kullanmakta da ustaydılar. Bu, şimşirbazlık denilen bir sporun, yani bugünkü eskrim sporunun doğmasına sebep olmuştur. Türk kılıçları, başlıca yatağan ve pala olmak üzere iki kısımdı. Yatağan, yeniçeri silahlarından olup, meşhur kıvrık Türk kılıcıydı. Pala ise daha ziyade bahriye askeri ve süvariler tarafından kullanılırdı. Pala, düz, genişliği ucuna doğru biraz artan ve bu yüzden hafifçe öne kıvrık gibi görünen bir silahtı. Türklerin gürzleri de ünlüydü. Bunlar yekpare saplı veya zincir saplı olurdu. Spor için ise somak veya mermer gürz kullanılırdı. Talim gürzleri, ikiyüz okka (256.5 kg) kadar olurdu. Bununla müsabakalardan önce çok idman yapılırdı. Gürz, sağ ve sol elde, değişik yönlerde, belli kaidelerle çevrilip sallanarak, kaldırılıp indirdilerek kullanılırdı.

Türklerin en dikkat çeken sporu, muhakkak ki tokmaktır. Bu oyun, bugünkü futbolun babası olup, Orta Asya'da çok makbul bir spordu. Meşhur Ali Kuşçu'nun kısaltarak Türkçeye çevirdiği Tarih-i Hata ve Hoten adlı, aslı o taraflara giden İranlı bir tüccar tarafından yazılmış eserde; Türklerin öküz ödünü şişirip, ayak topu oynadıkları, yahut ata binerek değnekle bu topa vurmak suretiyle müsabakalar düzenledikleri nakledilmektedir. Tokmak, aslında, tabanı kösele olmayıp, üstü gibi deriden yapılmış kısa konçlu bir çeşit çizmenin adıdır. Öküz ödünden yapılmış top oynanırken, ayağa bu giyildiği için adına tokmak oyunu denilmiştir.

Bütün bu sporlarda muvaffak olmanın en büyük ödülü, kazanılan nam ve şandı. Bu sporlar, Türk milletini ve özellikle askerî kuvvetleri, güçlü, çevik, mahir, meşakkate dayanıklı, iyi silahşör, soğukkanlı, mükemmel savaşçılar haline getirmiş, onlar da kendilerini her zaman zaferden zafere götüren bu hassalarını muhafaza için, sulh zamanlarında da talim ve sporu terk etmemişlerdi. İdmanlarını her zaman seve seve yapan Türkler, bu sayede iyi bir spor terbiyesine ve bunun temin ettiği maddî ve manevî faydalara sahip olmuşlardır.

 
  By_€fsæn€  Görüşm€k İçin Tıklayınız !!!  
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol